Çok uzun ama çok hızlı: 20. yüzyıl

H. Murat Şermet

Yaşadığımız zamanlara gelene kadar hiçbir insan kuşağı, son 50 yıldaki ağır bir dönüşüm travmasıyla karşılaşmadı. Rönesans ve etkisi yüzlerce yıla yayılmışken, 20. yüzyılı da yaşayan bizim kuşağımız, her sabah başka bir dünyaya uyanmayı kanıksamış durumda: Ne olacaksa olacak, sonuçta 21. yüzyıla alışmak zorundayız. Bizden sonrakilerin işi ise, maalesef daha kolay görünmüyor.

Önceki yazıda; endüstri toplumlarının gelişim sürecinde, gündelik yaşama etki etmiş önemli teknolojilerin ortak özelliklerinden bazılarını sıralamıştık. Biraz nüfuz edelim bu tespitlere: Bakış açımızı değiştirmeli saptamasını son sırada yazmıştım ama burada başa almak çok anlamlı olabilir.
Binyılın başında, daha yerel ve elsanatı sayılan mesleklerin yok olduğundan söz ediliyordu: “Semercilik, keçecilik, kaşıkçılık, kolancılık, nalbantlık, çıracılık, değirmencilik, demircilik, basmacılık, urgancılık, çömlekçilik, bıçakçılık, süpürgecilik, hallaçcılık, bastonculuk, kalaycılık, sedefçilik, lehimcilik, bakırcılık, sepetçilik, yoğurtçuluk, bileycilik, mescilik ve taş ustalığı” gibi.
Son birkaç yılda, yeni bir eşiğe gelindi: Şu anda eğitimi verilen mesleklerin bir bölümünün yakın gelecekte artık olmayacağından söz ediliyor.
Fakat çok daha kritik bir noktaya dikkat çekmekte yarar var: Esasen, çok gerekli, güncel, yepyeni işler, meslekler, işkolları var; ve fakat, eğitim alanında zerre kadar karşılıkları henüz yok… Acaba olabilecek mi? O da apayrı bir başka sorun…
Yukarıda sıralanan, yok olan mesleklere gözucuyla bile bakarsak, ulaşım, beslenme ve günlük gereksinimlerle ilgili olduklarını görebiliriz. O meslekleri ihtiyaç nedeniyle örgütleyen süreçler ve gereksinimler ortadan kalkamayacağına göre, bir şeyler değişmiş olmalı ki artık yokoluyorlar.
Bazı bilinen ayrıntıları, başka bir gözle bakmaya çalışarak anımsamak, bu noktada algımızı derinleştirmeye destek olabilir: Dedelerimiz ve dedeleri de eşeğe biniyorlardı, onların dedeleri de, binek ve yük hayvanlarının ilk evcilleştirme anından günümüze dek de bu böyle sürdü gitti.
Oysa 20. yüzyılda doğmuş bir insan, at arabasını, treni, otomobili, uçağı, aya gidişi ve Mars’a inişi, radyo, televizyon ve interneti aynı anda yaşadı… Ne kadar da sıradan gerçekler, peki; bunlara artık şaşırmıyor olmak daha şaşırtıcı değil mi?
Yanı sıra dünya, binlerce yıl düz idi (hala düz dünyaya inandıklarını söyleyenlerin kurduğu bir topluluk var: http://www.theflatearthsociety.org/ ) ve gemiler o zamanlar da yine yollarını buluyorlardı ama; günümüzün basit gerçekleri o tarihlerde yaşamsal krizlere neden olabiliyordu: Colomb, Florida açıklarına geldiğinde, pusuladaki sapma nedeniyle paniğe kapılan gemiciler, dünyanın ucuna büyük olasılıkla geldiklerini ve devam ederlerse, dünyanın ucundan aşağı düşeceklerini söyleyerek yolculuktan vazgeçirmeye çalışıyorlar, Colomb ya isyandan korksaydı? Tabii ki, bu noktada Colomb’a ilişkin “cesur bir fatih” vurgusu yapmış olmak istemem, bu yolculuğun neden olduğu gelişmelere dikkat çekmek açısından bunları yazıyorum.
Ancak günümüzde; eğer dünyanın yuvarlak oluşuna artık şaşırmıyorsak: Dünya düzdür belki de hala…
Yazmaya çalıştıklarımla, bilinen ve kanıksanan gerçeklerden yola çıkarak, web sektörünün yaratılması gerekliliğine dair ihmal edilen ya da gözden kaçan hakikatleri işaret etmeye çalışırken, geçen aylarda yitirdiğimiz Hobsbawm’ı anmak yerinde olabilir: Birinci Dünya Savaşı ile 1914 itibarıyla başlayıp 1945’te savaşın bitimiyle varılan döneme Kaos Çağı, 1947’de başlatıp 1973’te bitirdiği döneme Altın Çağ ve son olarak 73’te başlayıp 91’de bitirdiği döneme Kriz Yılları diyerek 20. yüzyılı anlamaya ve bize anlatmaya çalışan Eric Hobsbawm, 19. Yüzyıl ile ilgili: “Sanayi devriminin başlangıcını takip eden dönemi anlamak için, şeker ve pirincin yeryüzünü nasıl dolaştığına bakmak da çok açıklayıcı olabilir” diyordu mealen.
Ben de: Londra şehrindeki DataCenter alanlarının toplamı 300 bin metrekare, tüm Türkiye’deki DataCenter alanlarının toplamı ise 19 bin metrekare olduğu gerçeğine işaret ederek, şunu dersem bir yaklaşım farkı yaratacak adıma katkı sağlayabilir miyim: “İnternetin yeryüzünde nasıl hareket ettiğine bakarak 21. yüzyılın nasıl bir dönem olacağını anlayabiliriz.”
“1790 civarında, İngiliz ekonomisinde ilk defa üretim verimliliğinde düzenli bir yükseliş eğilimi görüldü. İngiltere’nin Malthus kapanından kurtulmasını ve Sanayi Devrimi’nin ortaya çıkışını mümkün kılan da, verimlilikte meydana gelen bu önemli yükseliş oldu.” Gregory Clark’ın bu tespiti, Sanayi Devriminin neden İngiltere’de olduğunu araştırırken karşılaştığı bir çok önemli veriden yola çıkarak yaptığı bir çalışmanın ürünü. Sanayi Devrimi’nden sonra, en zengin ve en fakir ülkelerin yaşam standartlarındaki uçurum hızla açılmaya başladı. 1800’de 4’e 1 olan refah eşitsizliği bugün 50’ye 1 oranından daha fazla.
Yüzyıllarca süren değişimlerin kat kat fazlası son 50 yıla sığdı ya da “son 50 yılda taştı” mı demeli: Nasıl bir entelektüel direnç ve algımız olmalı ki, her sabah yeniden kurulan bir dünyayı şaşırmadan ve doğru biçimde anlayalım?

Böylece, 21. yüzyıla nihayet girdiğimizi idrak edecek miyiz, uzun ama çok hızlı bir yüzyıl olacağı aşikar…
İş yapma sistemleri her an, dünyayı ve bileşenlerini tanımlama parametrelerimiz hergün değişiyor. Günlük hayatımızı, iletişim biçimlerimizi, karar alma metodlarımızı, kültürel kodlarımızı, beslenme dahil günlük hayata ilişkin alışkanlıklarımızı, birkaç ay arayla yeniden inşa eden web teknolojileri hayatımızın bütün gözeneklerine sızmışken, nasıl bir süreç yaşanacak? Bütün bu ağ nasıl ayakta kalacak? Durmaksızın nasıl yeniden üretilecek?
Bütün bunların içinde “sıradan” web siteleri sisteme hayat veren solunumu sağlayan bileşenler olmakla birlikte, oluşan büyüklük nasıl bir organizmaya evrimleşiyor?
Yeniden internetle ilgili bazı verilere dönmeye çalışırsak, 12 Kasım 2012 tarihinde, İstanbul’da  yapılan “Domain Etkinliği” sunumlarından birindeki veriler, oldukça açıklayıcı.

2012’de Domain Piyasası

• 220 milyondan fazla kayıtlı domain var.
• Kayıtlı domain sayısında yıllık yüzde 10 büyüme yaşandı.
• Domainlerin yüzde 39’unda tek sayfa içerik var.
• Domainlerin yüzde 61’inde web sitesi var.
• Domainlerin yüzde 45’i .com uzantılı.
Kaynak: http://www.domainom.com/20121117/2.-domain-etkinligi-gerceklestirildi-sektorun-kalbi-artik-daha-canli-atiyor

Böylece yeni bir noktaya gelebilmiş olmayı ummak istiyorum: Yukarıdaki bazı rakamları yeniden okursak nasıl bir manzara oluşacak?
Satın alınmış alan adlarının yüzde 39’unda hiç web sitesi yok, yani yaklaşık 86 milyon alan adı üzerinde hiç web sitesi yapılamamış.
Demek ki, tek sayfa içerik olan diğer 86 milyon için de içerik desteği gerekli: Ki o tek sayfanın içeriği de büyük olasılıkla, “yapım aşamasında” ya da “bu alanadı satılıktır” olmalı.
Böylece aslında domainlerin sadece yüzde 22’lik bir diliminde web sitesi var da denemez mi?
21. yüzyıl da şüphesiz çok uzun ve daha hızlı yaşanacak, ama bu hıza ayak uydurabilmek için piyasadan sektöre gidebilmeyi sağlayacak araç ve bileşenlerin, piyasa aktörlerince oluşturulacak bir ortak algı çerçevesinde en çabuk biçimde üretilmeye başlanması gerekiyor.